12/14/2012

Çocukta Enstrüman Eğitimi

       Küçük yaşlarda çocukları enstrümanla tanıştırmak çocukların beyin fonksiyonlarının gelişmesini sağlar. Çocuklara müzik eğitimi vermek; onların zekalarını, algılama ve öğrenme kapasitelerini, bedensel ve zihinsel koordinasyon kurmalarını ve yaratıcılıklarını da geliştirmelerine yardımcı olur.Müzik aleti dersi alan çocuğun illa bu aleti öyle profosyonelce çalması da gerekmiyor. Haftada iki kez 10 yada 15 dk. uğraşması yeterli olmaktadır.
       Enstrümanlar çocukların konsantrasyonlarının gelişmesini sağlarlar. Notaları doğru okuyup, çalmak ve doğru tempoyu bulmak dikkati artırır. El göz koordinasyonları gelişir.

PİYANO eğitimine 4-5 yaşlarında başlanabilir.
 
ÇELLO eğitimine 5 yaşında başlanabilir.
 
FLÜT  eğitimine 9 yaşında başlanabilir.

KEMAN eğitimine 4-5 yaşında başlanabilir.
 
PERKÜSYON ALETLERİ eğitimine 3 yaşında başlanabilir.

GİTAR eğitimine 6 yaşında başlanabilir.



 
 
      Ben UD çalıyorum. Ud eğitimine Ordu Belediye Konservatuarı'ında 10 yaşımdayken başlamıştım ve epey zorlandığımı itiraf etmeliyim. Öğrenmesi zor bir enstruman. O yaşta babamın isteği ile ud öğrenmeye başladım. İlk başta vücud ölçülerime uygun çocuk uduyla başladım, küçük bir uddu. Bir sene sonra büyük bir ud almıştık udla yan yana durduğumda benim boyum kadardı ve çalmaya çalıştığımda ellerim tele ancak uzanıyordu. Ud boyumdan büyük olduğu için taşırken bir kaç kere düştüm ve 2 udum öylece kırıldı. :) Gelişme döneminde olduğum için bu durum neyseki fazla sürmedi.
      Öğretmenim Ferhat Paşayev ( kendisi ona "Muallim" dememi ister ) Azeriydi, Azerbaycan'dan müzik eğitimi vermek için Türkiye'ye gelmişti. Asıl entrumanı TAR'dı ancak keman, ud, mandolin dersleri de veriyordu. Ud öğrenmeye başladığımda 4. sınıfa gidiyordum ve lise son sınıfa kadar Ferhat öğretmenimle çalıştık. Her sene 2şer 3er konser verdik. Konserlerimizde Azeri şarkıları ve Türk Sanat Müziğinin yanı sıra Mozart, Beethoven gibi klasik müzikleri de çaldık. Bu çeşitliliği Ferhat öğretmenimize borçluyuz. Bu süre zarfında konservatuarın 4 yıl süren Türk Sanat Müziği eğitinide tamamlamıştım. Tüm bunlar benim haftasonu ve hafta içi okul dışında yaptıklarım okuduğum lisede eşit ağırlık öğrencisiydim ve müzikle bir alakası yoktu.
 
     Demem o ki konumunuz, koltuğunuz, yaşınız ne olursa olsun herkes bir enstrüman öğrenmeli. İnsana çok fazla şey katıyor. Bakış açısını değiştiriyor, notaların içinde kaybolup gidiyorsunuz.


Ne demiş çok bilmiş büyüklerimiz "Öğrenmenin yaşı yoktur"


 
 
Psikolog Tuğçe Karakoç



11/26/2012

Zihinsel Gelişim Ailede Başlar


        Anne babaların çocukların zihinsel becerilerinin gelişmesi üzerinde çok etkili oldukları bilinen bir gerçektir. Anne babalar bu becerilerin gelişmesine fırsat verecek ortamlar sağlamak isterler. Ev ortamı çocukların potansiyellerine ulaşmalarında başlangıç noktasıdır. Anne babanın sevgisi çocuklardaki zihinsel becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Çocuk zaten sevildiği için kendini güvende hissedecek ve kendini sevdirmek için harcayacağı enerjiyi çevresini keşfetmeye, yeni şeyler öğrenmeye harcayacak. Ev içinde bulunan disiplin yöntemi de çocukların zihinsel yeteneklerini etkiler. Otoriter çocuk yetiştirme yöntemleri ve cezalandırmalar zihinsel becerilerin gelişimini engeller. Öte yandan anne baba, çocuktan beklentilerini anlatıp nedenlerini açıklayarak, çocuğun mantığına seslenen bir disiplin yöntemi uyguluyorsa, çocukların düşünme yetenekleri gelişir.

       Çocuğa bağımsız hareket etme imkanı sunamayan aşırı müdahaleci ebeveynler, çocuklarının üstünden ellerini çektiklerinde, hiçbir işin üstesinden gelemeyen, pasif ve bağımlı bir çocukla karşılaşacaklarını bilmeliler. Aileye bağımlı olan çocuk giderek yetersizlik duygusuna kapılacak ve özgüveni yok olacaktır. Özgüveni bu denli yok olmuş bir çocuktan üstün başarı beklemek büyük haksızlık olur, bu yüzden kendi kendine bir şeyler başarabildiğini çocuğa göstermek, ona fırsat tanımak gerekir. Çocuk yeni bir şey yaptığında örneğin bir yapbozu tamamladığında heyecanla “Başardın!” “Bugüne kadar tamamladığın en zor yapboz buydu” gibi yorumlar yapabilirsiniz. Çocuğunuz yaptığı bir resmi size gösterdiğinde resmi anlatmasını isteyip saygıyla onu dinleyebilir ve resmin size ne ifade ettiğini konuşabilirsiniz. Çocukların başarılarının görülüp onaylanmasına ihtiyaçları vardır ama yargılanmanın onlara bir faydası olmaz.

       Sonuç olarak en iyi zihinsel gelişimi sağlamak için doğumdan itibaren var olması gereken şeyler vardır, bunlar; sıcak, sevgi dolu ve cezalandırıcı olmayan bir ortam,  çocuğun teşvik edilmesi ve onaylanması, ağlamayı öfkelenmeyi kabul eden bir aile ortamı. Duygularını açıkça ifade etmelerine izin verilen çocukların mükemmel bir öğrenme ve düşünme kapasiteleri vardır. Eğer evinizde uygun ortam yoksa telaşlanmayın çünkü yararlı değişiklikler yapmak için hiçbir zaman geç değildir.

Psikolog Tuğçe KARAKOÇ

11/21/2012

ÇOCUK

EĞER BİR ÇOCUK
SÜREKLİ ELEŞTİRİLMİŞSE, KINAMA VE AYIPLAMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
KİN ORTAMINDA BÜYÜMÜŞSE, KAVGA ETMEYİ ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
ALAY EDİLİP AŞAĞILANMIŞSA, SIKILIP, UTANMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
UTANÇ DUYGUSUYLA EĞİTİLMİŞSE, KENDİNİ SUÇLAMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
HOŞGÖRÜYLE YETİŞTİRİLMİŞSE, SABIRLI OLMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
DESTEKLENİP YÜREKLENDİRİLMİŞSE, KENDİNE GÜVEN DUYMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
ÖVÜLMÜŞ VE BEĞENİLMİŞSE, TAKDİR ETMEYİ ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
HAKKINA SAYGI GÖSTERİLEREK BÜYÜTÜLMÜŞSE, ADİL OLMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
GÜVEN ORTAMI İÇİNDE YETİŞMİŞSE, İNANÇLI OLMAYI ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
KABUL VE ONAY GÖRMÜŞSE, KENDİNİ SEVMEYİ ÖĞRENİR.

EĞER BİR ÇOCUK
AİLE İÇİNDE DOSTLUK VE ARKADAŞLIK GÖRMÜŞSE,
BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR.


Dorothy Low Nolte

Oldukça doğru bulduğum ve daha öncede bir çok kez üstüne bastığım cümlelerdi bunlar .. Biz sadece öğretilenleri yapıyoruz!! Şimdi dürüst ol kendine ve seç çocukluğunu :) Ben haa onurum cebimde yaşıyorum, çok şükür..


Psikolog Tuğçe Karakoç

11/12/2012

Ötekileştirme-me

Olduğun zamandan, durduğun mekandan, konuştuğun dilden, inanç duyduğun dinden ayrı olarak insanların birarada yaşayabileceğine, iletişim kurabileceğine, yanındakini ötekileştirmeden varolabileceğine inanan biriyim. Kendine benzemeyeni 'öteki' ilan edip, güya kendine benzeyenlerle yakın ilişkiler kuran insanlar ne sığ insanlar.

Sen tekilsin; kendi başına düşünebilen, düşüncelerinin sonuçlarını gören ve istesende istemesende sonuçlarını kabul eden 1. tekil şahıs. "O" da senin baktığın yerden 3. tekil şahısmış gibi görünsede kendi kendinin 1. tekil şahısı. Herkes kendine özgün ve senden benden farklı.

Kim demiş o,bu,şu arasındaki farklar o kadar derin.

İnanıyorum işte, çeşitli halkların birlikte yaşayabileceğine, pasaportsuz dünyayı gezebileceğimize, müziğin birleştirebileceği insanlarınvarlığına.

 


                                       Sen sana benzemeyen insanlara hep böyle bakarsın
 
İyi Seyirler !



Psk. Tuğçe Karakoç

10/20/2012

Yiyelim Akıllanalım

-Zekamızı güçlendiren besinler-

Havuç: Hatırlama yeteneğimizi arttırır, çünkü havuç beyin metabolizmasını canlandırır. Ezber yapmamız gerektiğinde bir ufak tabak sıvı yağlı havuç salatası, miss.
 
Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktirir.
 
Isırgan otu: Hafızayı kuvvetlendiren besinlerdir. Özellikle sınava hazırlanan çocukların çayına ilave edilmesi veya doğrudan ısırgan çayı içirilmesi yerinde olur. ( Annem çorbasını da yapar büyükler çok sever ancak benim yıldızım barışmadı. )
 
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltir. Bu sayede zeka daha verimli çalışır.
 
Kabak: Hafıza için eşsiz bir besindir.
 
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin maddesi hafızayı güçlendirip, beyni uyarır.
 
Üzüm suyu: Dopamin salgısını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştirir. ( Tabi katkı maddesiz doğal üzüm suyu markette satılanlardan değil takdir edersiniz ki. )
 
Fasulye: Lif ve protein bir arada olduğundan özellikle çocuklarda zekayı açar.
 
Bitter çikolata: Magnezyum ve aktioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşır ve daha aktif çalışmasını sağlar.

*
 
-Öğrenmekte güçlük çekiliyorsa bu besinlerin faydalı olacaktır-

Lahana: Sinirliliği giderir. Stresi azaltır; sınav öncesi yenilebilir.
 
Limon: C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Örneğin ; Dil kursundan önce 1 bardak limon suyu için.

*
 
-Dikkati sağlamak için tavsiye edilen besinler-
 
Soğan: Aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı kullanılır. Kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.
 
Ceviz, fındık ve fıstık: Sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirir.
 
*
 
-Beynin daha üretici olması için tavsiye edilen besinler-

Zencefil: İçerdiği maddeler beynin yeni fikirler üretmesini sağlar. Kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, neyin oksijenle beslenir.
 
Kimyon: İnsanın aklına birden fikir getirtir. İçerdiği uçucu yağlar bütün sinir sistemini uyarır. Aniden bir fikre bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. ( bir fincana iki tatlı kaşığı kimyon ile hazırlanabilir. )


                                                                                                                     Psk. Tuğçe Karakoç


 
 
NOT: Bu blog öğrendiklerimi, okuduğum kitapları, duygularımı paylaşmamı sağlayan kişisel bir blogdur. Yazılarım bir terapinin/danışmanlığın yerini tutmaz ve tedavi amaçlı değildir. Görüşmeler bire bir ve yüz yüze yapılmalıdır. Danışmak istediğiniz konular içinyakınlarınızdaki uzmana başvurmanızı tavsiye ederim.
 


10/15/2012

Kıskanırım Seni Ben

 
Çocukları yeni doğacak kardeşlere hazırlamak önemlidir. Bu hazırlık çocuğun yaşına göre kitaplarla, resimlerle, oyuncak bebeklerle oynayarak ya da yalnızca beklenen olay hakkında konuşarak yapılabilir.
 
 
 
 
- 6 yaşıma kadar tek çocuktum kardeşleri olan kuzenlerimi, arkadaşlarımı gördükçe kıskanır kardeşim olsun isterdim o zaman evde canım sıkılmayacak onunla oyun oynayacaktım. Kardeşim doğduğu zaman işler hiç öyle düşündüğüm gibi gitmedi. Evdeki egemenliğimi azaltmasının yanı sıra oyun da oynayamıyordu. Şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla birlikte kuzenlerimle, arkadaşlarımla oynamaya devam ettim. Kardeşim konuşup oyun kuracak yaşa geldiğinde de ben o oyunlardan sıkılmıştım.  -

Demem o ki çocuğa "oynayabileceği" bir kardeşi olacağı izlenimini vermemek gerekir. Çocuk bebeğin ne kadar az şey yapabildiğini gördüğünde hayal kırıklığı yaşar. Anne babanın bunun yerine yeni doğan bebeğin son derece çaresiz olduğunu ve bakıma ihtiyacı olduğunu anlatmaları gerekir.

Yıllarca evin tek çocuğu olan, ihtiyaç duyduğu anda hem babadan hem anneden ilgi gören çocuğun bir bebeğin doğumuna alışması son derece zordur. Bu sanki bir erkeğin karısına; " Tatlım seni çok seviyorum ama senin gibi bir karım daha olsun istiyorum. Yakında onu eve getireceğim ve hepimiz mutlu mesut yaşayacağız. Umarım yeni karımı seversin. Sana arkadaşlık edebilir birlikte eğlenceli şeyler yapabilirsiniz. Ne hissediyorsun ? "demesine benzer.

Yeni bebeğin doğumundan sonra büyük çocuk kendi kendine yemek yemeyi ve giyinmeyi reddedebilir ya da tuvalet kullanmasına rağmen altına yapabilir. Çocuk zaten kendisini güvensiz ve endişeli hissettiği için onu azarlamak, dayak atmak ve yalnız bırakarak cezalandırmak sorunu daha da kötüleştirir. Sevildiğinden emin olmayan çocuk bebek tarafından tehtit edildiğini hisseder. Bu noktada çocuğun ihtiyacın olan 2 şey : SEVGİ/GÜVEN ve KİN/ÖFKE DUYGULARINI BOŞALTMAK ! Sevgi/güven için çocuğunuzla özel ilgilenip 10 15 dk için bile olsa onun isteklerini yapabilirsiniz. Kin/öfke boşaltma ihtiyacı çocuğun öfkenlenmesine ve ağlamasına izin verilerek karşılanabilir.
 
Kültürel olarak çocukları doğum ve ölüm gibi yoğun deneyimlerden koruma eğilimindeyiz ama böyle yapmak için neden yoktur. Çocuklar bu tür olaylarda gayet iyi baş edebilirler, yeterki yanlarında sorularına cevap verebilecek ve onunla ilgilenip duygularını kabul edecek biri olsun.
.
 
 
Betty Richards ve ikizi Jenny Pelmore 101. doğum günlerinde çekilen bir fotoğraf.
.
 
 
Umarım hepimiz kardeşlerimizle güzel, sağlıklı ve uzun bir ömür geçiririz.
 
      
                                                                                                                             Psk. Tuğçe Karakoç



NOT: Bu blog öğrendiklerimi, okuduğum kitapları, duygularımı paylaşmamı sağlayan kişisel bir blogdur. Yazılarım bir terapinin/danışmanlığın yerini tutmaz ve tedavi amaçlı değildir. Görüşmeler bire bir ve yüz yüze yapılmalıdır. Danışmak istediğiniz konular içinyakınlarınızdaki uzmana başvurmanızı tavsiye ederim.

10/09/2012

" Ağla ağla açılırsın "

 
 
İhtiyaçlarımızı ve isteklerimiz konuşarak ifade edemediğimiz bebeklik zamanımızda çareyi ağlamakta bulmuşuz.
-Peki ya konuşmaya başladıktan sonra neden ağlarız ? 
-Üstelik kendimizi sözel olarak ifade edebiliyor ne istediğimizi söyleyebiliyorken...
 
Oyun çocuğuyken karnımız acıktığında karnım acıktı demeyi öğrendik, susadığımızda su istemeyi. Dolayısıyla ihtiyacımızı belirtmek için ağlama eylemini konuşmaya bıraktık. Fakat bazı duygusal durumlarda ya da canımız acıdığında ağlamaya devam ettik çünkü ağlamaların yerini konuşmanın alması olanaksızdır ve durumun üstesinden gelebilmek için ağlarız.
 
Ağlamanın anlamı amacı büyük ölçüde yanlış anlaşılmıştır. Ağlamayı acı çekmekle özdeşleştiren kültürel anlayış vardır ve anne babalar çocuklarının ağlamayı kestiğinde daha iyi hissedeceğine inanmışlardır. Gerçekte tam tersidir. AĞLAMAK ACI ÇEKMEKTEN KURTULMA SÜRECİDİR. Eskiden beri duyduğumuz, kullandığımız cümle doğrudur : AĞLA AĞLA AÇILIRSIN.
 
 
 
Biyokimyacı Dr. William Frey insan gözyaşının kimyasal içeriği üzerine bir araştırma yapmış ve duygusal nedenlerle dökülen gözyaşı içeriğinin, soğan doğramak gibi nedenlerledökülen gözyaşının içeriğinden farklı olduğunu bulmuştur. Bu bilgi ağladığımızda çok özel bir şey olduğunu gösteriyor. Gözyaşlarıyla vücudumuzdan atılan maddeler stres sonucu biriken maddelerdir yani ağlamazsak vücudumuzda birikir sinir sistemimizi bozar ve hem fiziksel hem de psikolojik olarak rahatsızlanabiliriz. 
 
Bir çocuk, ağlıyor. Anne babası onun ağlama ihtiyacını anlamazsa, dikkatini dağıtarak ağlasını susturmaya çalışırlar ; sallarlar, hoplatırlar ya da emzik verirler bunlar bebeğin anlaşılmadığını düşünmesine ve bebeğin ağlamasına neden olucak yeni gerginliklere yol açar.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bebekken de, büyüğümüzde koca koca insanlar olduğumuzda da ağlarken sevecen bir ilgiye ve fiziksel yakınlığa ihtiyacımız vardır, SARILIN.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Ağlamak gülmek gibi bir davranışsa bırakında rahat rahat ağlayalım. Sokakta, cafede orada burada gülen insan dikkat çekmiyor da ağlayan insana bakışlar dönüyor hemen.
 
Ağlamak üzerine sayfalarca yazı yazabilirim. Önemli olan ve bilinmesi gereken ağlamak önemlidir, insanlar ağlamalıdırlar, birikmiş duygularımızı boşaltmak ruh sağlımızı korumak için ağlamalıyız sadece insanların ağlarken de sevildiklerini ve kabul edildiklerini bilmeye ihtiyaçları vardır.
 
ERKEK ADAM AĞLAMAZ !!! KIZ GİBİ AĞLAMA !!! Bir çok erkek ağlamadığı için övgü almış ve yıllarca ağlamamıştır. Belki de erkeklerin strese bağlı hastalıklara daha yatkın olmalarının ve kadınlardan daha erken yaşta ölmelerinin nedeni budur.
 
Allah acı, keder, üzüntü vermesin kimseye inşallah.


                                                                                                                       Psk. Tuğçe KARAKOÇ




NOT: Bu blog öğrendiklerimi, okuduğum kitapları, duygularımı paylaşmamı sağlayan kişisel bir blogdur. Yazılarım bir terapinin/danışmanlığın yerini tutmaz ve tedavi amaçlı değildir. Görüşmeler bire bir ve yüz yüze yapılmalıdır. Danışmak istediğiniz konular içinyakınlarınızdaki uzmana başvurmanızı tavsiye ederim.